14 Aralık 2009 Pazartesi

Ekol 2

Bir önceki yazımda Türkiye'de bir ekolün oluşmaya başladığını anlatmaya çalıştım. Ancak dikkat etmemiz gereken, ekolün,  çok mükemmel bir şekilde top oynamak anlamına gelmediğidir; sadece oyunun özel bir noktasında uzmanlaşmak, öne çıkmak demek olduğudur. Yani ülkemizde çok üst düzey futbol oynanıyor demek istemiyorum.
 

Dört büyükler dışındaki takımlarla ilgili olarak ''iyi oynuyorlar'' yorumu sadece dört büyüklerle oynadıkları maçlara bakılarak yapılır. Peki bu maçlarda nasıl oynar bu klüplerimiz? Ben size söyleyeyim: İlk toplara baskı, iyi alan kapatma ve pres pres pres... Çok nadir istisnalar dışında bu böyledir. Bu takımların hocaları da, ligde takımları 5.likle 10.luk arasındaysa, hemen büyük takımlardaki ve milli takımımızdaki kriz anlarında teknik direktör adayı olarak ortaya sürülürler. Bu takımlara, hocalara getirilen en büyük eleştiri ise futbol anlayışlarındaki tek taraflılıktır. Yani sadece orta sahada pres yapmak ve oynatmamak üzerine kurulu bir futbol... Topa sahip olunduğundaysa hiç bir fikirleri yok. Bu düşünce ve uygulama eksikliği sadece sahadaki taktiksel düzende değil, genel futbol felsefesinde de var olan bir eksiklik ve  daha önemli  başka sorunların da kaynağını teşkil etmekte. Ülkemizde ve dünyada tüm taraftarların görmek istedikleri futbol aynıdır. Ama ülkemizdeki 4 büyükler ve milli takımımız topla oynamayı seven, devamlı hücumu düşünen, Brezilya veya Hollanda gibi bir futbol özlemi çekerken bu futbolu oynatmak isteyen hocaların ve bu futbolu oynamak isteyen oyuncuların başarılı olabilmesi çok zor hatta imkansızdır. Bizim üst düzey futbolda mentor olarak almamız gerekenler maalesef Rijkaard veya Hiddink değildir. Onlar ne kadar güzel top oynatsalar ve futbolumuza çok şey katabilecek olsalar da temel ile tepe arasında bir bağlantı olmadığı için yarardan çok zararları olablir. Rijkaard'ın istediği sistemi oynatabilmesi için yabancı oyuncu sınırlamasının kalkması ve Gs ilk 11inin yabacılardan oluşması gerek. Çünkü Türk oyuncuların yetiştirilme biçimi çok farklı, altyapıdan Süper Lig'e kadar oynanan futbol ise aynı... Bu çocuklar bu futbolla yaşadılar, bu futbolu öğrendiler.


Türkiye'nin en iyi altyapısı olarak düşünülen Gs altyapısının bir maçını izledim, ve beynimde olusan ılk düşünce veya hissiyat, hayal kırıklığıydı. Oyuncu yeteneksizliği diz boyu... Hiç kimse kusura bakmasın son derece yeteneksizsiniz arkadaşlar ve gördüğüm kadarıyla altyapı hocaları da maalesef bu çocuklara bir şey verebilecek düzeyde kesinlikle değiller. Ancak bu hayal kırıklıklarının yanında gördüğüm bir nokta şuydu: Süper Lig ve altyapılar aynı futbolu oynuyor. Tempo, maçın belli bölümlerinde yüksek ama burdaki tempo Premier ligdeki tempo değil; orada top tempolu iken bizde ise oyuncularımız tempolu, oyun çok dar bir alanda oynanıyor ve oyuncular müthiş bir koşuşturma içersinde, her yönden gelen bir baskı var.
Yetenekli olan dolayısıyla kendine güveni olup, topa basıp, kafasını kaldırabilen, oyun tempsonu düşürebilen, bilinçli oynayan, ileri ara pası arayan yada oyun yönünü değiştirmeyi düşünen oyuncu yok. Bu, tamamen oyuncu yeteneğiyle ilgili ve Gs alt yapısında (A2 ve U18) böyle bir futbolcu yok. Ancak hakkını yemeyelim; sağ bek Çetin Güngör görünen tek umut ışığıydı.

Belki de biraz oyunculara fazla yüklenmiş de olabiliriz. Çünkü bu yönde teşvik edilmiyor ve yetenekleri gelişmiyor olabilir. Mutlaka Türkiye çapında düşünüldüğünde orta saha beyinleri, forvet arkası oynayabilecek yetenekler vardır ancak demin bahsettiğim gibi biz Emre gibi bir futbolcuyu Sergen veya Oğuz gibi bir oyuncu yapmaktansa koşan pres yapan ama aynı zamanda pas dağıtabilen bir oyuncu haline getirdik.
Belki de bir önceki yazımda belirttiğim ve burada devamını getirmeye çalıştığım Türk ekolüne ve Fatih Terim'le birlikte başlayan futbolumuzdaki değişmeye en iyi örnek Emre Belözoğlu olacaktır. Eski futbolun temsilcileri olan Oğuz, Sergen, Tugay vb büyük yeteneklerdi ama bu orta saha oyuncularımız çok koşmayan tamamen yetenekleriyle oynayan büyük yaratıcılardı. Burada oyunlarını kesinlikle eleştirmeyeceğim. Ancak Fatih Terim Emre Belöoğlu'nu keşfettiğinde onu sıfırdan yaratma şansını çok değişik bir şekilde ve bence modern futbola daha uygun olarak kullandı. Oysa Emre eski tarz olarak yetiştirilseydi yeni Sergen ve belki de bireysel olarak daha başarılı olacaktı. Ama şahsi görüşüm, şu an oynadığı tarz ile takım oyunun için çok daha faydalı bir oyuncu oldu. Türk ekolünün en iyi temsilcisi odur şu an; orta sahada devamlı saldıran, agresif, biraz sert, pres yapan ve bu presi sadece kendi sahasında bekleyerek değil, ileriye doğru devamlı bezdirene kadar neredeyse rakip ceza alanına kadar sürdüren ve kaptığı toplarla yerden hızlı bir şekilde hücuma çıkan bir oyuncu...

Bizim derdimiz Emre seviyesinde yetenekleri bulmak olacaktır. Çünkü bizim oyunumuz budur. Barca veya Hollanda gibi alt yapıdan üst yapıya aynı futbolu oynayan, devamlı yerden, sakin bir şekilde paslaşan, top hakimiyetine önem veren bir sistemimiz yok. Bu şekilde yetişmeyen oyunculardan ve teknik direktörlerden bu futbolu beklememiz hem saflık hem de oyunculara yapılacak bir haksızlık olacaktır. Bence Galatasaray'da futbola yön verenler bu altyapı-üstyapı kopukluğuna dikkat etmelidir. Aynı durum Milli Takımımıza hoca ararken de göz önünde bulundurulmalıdır.

0 yorum:

Yorum Gönder