![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnSd713F9KFhwb8-se0lJuEwqWVL6moEtRa7upYa-DgtZ9D4Dpz-o7MJp3gbqo0-P9bCWXqAUkCQcHfRysNyGrOvWQ9LRt-ghoRy0vUxyXo1nui05aQB9S1cDNp_WmKtoinX5LUMDe1vgk/s320/sharapova-maria-photo-xl-maria-sharapova-6233847.jpg)
Bu sene ilginç sonuçlara tanık olunan Amerika Açık Tenis Turnuvası’ ndan, üzerinden biraz zaman geçmiş olmasına rağmen bahsetmek istedim. Yıllar sonra bir anne (Kim Clijsters) ve bir Arjantinli (Juan Martin Del Potro) şampiyonluk yaşadılar ve önemli rakipleri eleyerek bunu başardılar. Ben de bu arada, fırsatım olduğu için birçok maçı izleyebildim.
Ülkemizde diğer önemli spor dallarına nazaran çok az ilgi görüyor tenis sporu. Fakat iyi bir tanıtım ve yatırımla çok daha fazla seveni olacağına inanıyorum. Zira yaşattığı heyecan ve seyir zevki hakikaten çok üst seviyelerde bir spor dalı tenis. “Hele söz konusu güzel tenisçi Sharapova olduğunda” gibi bir cümle ile devam edip ilgi çekmeye çalışabileceğim gerçeği de su götürmez sanırım. Ama hal böyle değil aslında.
Uzun boyu, sarı saçları, güzel gözleri, atletik fiziği ve herkesin erotik-orgazmik olarak nitelediği çığlıklarıyla Maria Sharapova, bu sene de turnuvanın favorileri arasında gösteriliyordu. Ama işler pek istediği gibi gitmedi ve 3. turda genç Amerikalı Melanie Oudin’ e yenildi. İzlediğim maçlar arasında bu maç da vardı. Gerçekten heyecanlı bir maç oldu ve önemli bir rakip karşısında zafer kazanan Oudin’ in sevinç gözyaşları görülmeye değerdi falandı filandı...
Sıradan bir tenis izleyicisi olarak teknik yorum yapamayacağım tabi ama insan hal ve tavırlarından, bir kişinin az çok neler hissettiğini anlayabileceğimi düşünüyorum. “Tenis ile ne ilgisi var” diye soracaksınız. Açıklayayım:
Henüz maçın başından itibaren içten içe genç Oudin’ i desteklemeye başladığımı farkettim. Daha evvel bahsettiğim gibi tenisin sadece genel kural ve bilgilerine hakim bir spor izleyicisiyim ve dolayısıyla bu desteğimin Oudin’ in teknik becerileriyle ilgisi yok. Ama Sharapova’ nın maç içerisindeki hal ve tavırlarıyla çok ilgisi var.
Bir yanda çok genç ve göreceli tecrübesiz bir sporcu, öte yanda yine genç, olabildiğince tecrübeli ama fazlasıyla hırslı, sinir küpü, mendebur, kendini beğenmiş bir sporcu var. Evet maç boyu o sol yumruğunu, elinin ayasını kanatırcasına sıkan, yüzü hiç gülmeyen, başta çok ilginç gelen ama sonra hırsın, sinirin dışa vurumu olarak insanı geren çığlıklarıyla Sharapova, o kadar iticiydi ki onu desteklemek şöyle dursun, Oudin’ in kazanması için nerdeyse dua eder vaziyette buldum kendimi. Özellikle oyunun geride olduğu bölümlerinde içinde bulunduğu hal, tavır yine oyunun o bölümlerinde sergilediği bir çok güzel hareketini, çevirdiği önemli sayıları, uzanılamaz yerlere gönderdiği topları gölgeler nitelikte antipatikti. Bir oyuncunun, sporcunun hırslı olmasını anlıyorum ama o gün Sharapova’ daki, hırstan çok daha fazla bir şeydi ve kendisinden soğuttu.
Benzer bir hissiyatı tabi ki “Double Dragon” tadında senelerdir tenis kortlarını domine eden Williams kardeşlerden ufağının düştüğü durumda da yaşadım. Başarılarına söylenecek pek bir şey yok ama yine de S. Williams’ ın küfür skandalından sonra, istekli, mücadeleci bir anne olan Clijsters’ ı desteklediğim için hiç mi hiç üzülmedim.
Erkekler tek finalinde yani Federer - Del Potro kapışmasında ise 2. set ortlarına doğru maçın Federer lehine biteceği sinyalleri, bir anda tersine döndü ve maç 5. sete uzayarak finale yakışır bir hal aldı. Federer sanki doymuşluğun verdiği bir isteksizlikle oynuyorken, Del Potro ise tüm açlığını ortaya koydu ve maçı kazandı. Maç sonrası röportaj ve seyirciye hitab esnasında gerek Federer’ in rakibine sunduğu olgun ve ağırbaşlı övgüleri, gerek Del Potro’ nun Federer’ i kastederek “onun gibi olmak” amacını belirtmesi ile aranılan sportmen huzura kavuştuğumuz söylenebilir.
Herşeye rağmen “bence” zevkli ve “bence” adil geçen bir turnuva geride kaldı. Çünkü birçok gece beni ayakta tuttu ve ekrana bağladı.
Kısacası öfke, nefret, kendini beğenmişlik, ötekileri küçümseme, aşırı hırs ve bencillik kazanmadı bu sene. Bu yüzden ayrıca mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Ülkemizde diğer önemli spor dallarına nazaran çok az ilgi görüyor tenis sporu. Fakat iyi bir tanıtım ve yatırımla çok daha fazla seveni olacağına inanıyorum. Zira yaşattığı heyecan ve seyir zevki hakikaten çok üst seviyelerde bir spor dalı tenis. “Hele söz konusu güzel tenisçi Sharapova olduğunda” gibi bir cümle ile devam edip ilgi çekmeye çalışabileceğim gerçeği de su götürmez sanırım. Ama hal böyle değil aslında.
Uzun boyu, sarı saçları, güzel gözleri, atletik fiziği ve herkesin erotik-orgazmik olarak nitelediği çığlıklarıyla Maria Sharapova, bu sene de turnuvanın favorileri arasında gösteriliyordu. Ama işler pek istediği gibi gitmedi ve 3. turda genç Amerikalı Melanie Oudin’ e yenildi. İzlediğim maçlar arasında bu maç da vardı. Gerçekten heyecanlı bir maç oldu ve önemli bir rakip karşısında zafer kazanan Oudin’ in sevinç gözyaşları görülmeye değerdi falandı filandı...
Sıradan bir tenis izleyicisi olarak teknik yorum yapamayacağım tabi ama insan hal ve tavırlarından, bir kişinin az çok neler hissettiğini anlayabileceğimi düşünüyorum. “Tenis ile ne ilgisi var” diye soracaksınız. Açıklayayım:
Henüz maçın başından itibaren içten içe genç Oudin’ i desteklemeye başladığımı farkettim. Daha evvel bahsettiğim gibi tenisin sadece genel kural ve bilgilerine hakim bir spor izleyicisiyim ve dolayısıyla bu desteğimin Oudin’ in teknik becerileriyle ilgisi yok. Ama Sharapova’ nın maç içerisindeki hal ve tavırlarıyla çok ilgisi var.
Bir yanda çok genç ve göreceli tecrübesiz bir sporcu, öte yanda yine genç, olabildiğince tecrübeli ama fazlasıyla hırslı, sinir küpü, mendebur, kendini beğenmiş bir sporcu var. Evet maç boyu o sol yumruğunu, elinin ayasını kanatırcasına sıkan, yüzü hiç gülmeyen, başta çok ilginç gelen ama sonra hırsın, sinirin dışa vurumu olarak insanı geren çığlıklarıyla Sharapova, o kadar iticiydi ki onu desteklemek şöyle dursun, Oudin’ in kazanması için nerdeyse dua eder vaziyette buldum kendimi. Özellikle oyunun geride olduğu bölümlerinde içinde bulunduğu hal, tavır yine oyunun o bölümlerinde sergilediği bir çok güzel hareketini, çevirdiği önemli sayıları, uzanılamaz yerlere gönderdiği topları gölgeler nitelikte antipatikti. Bir oyuncunun, sporcunun hırslı olmasını anlıyorum ama o gün Sharapova’ daki, hırstan çok daha fazla bir şeydi ve kendisinden soğuttu.
Benzer bir hissiyatı tabi ki “Double Dragon” tadında senelerdir tenis kortlarını domine eden Williams kardeşlerden ufağının düştüğü durumda da yaşadım. Başarılarına söylenecek pek bir şey yok ama yine de S. Williams’ ın küfür skandalından sonra, istekli, mücadeleci bir anne olan Clijsters’ ı desteklediğim için hiç mi hiç üzülmedim.
Erkekler tek finalinde yani Federer - Del Potro kapışmasında ise 2. set ortlarına doğru maçın Federer lehine biteceği sinyalleri, bir anda tersine döndü ve maç 5. sete uzayarak finale yakışır bir hal aldı. Federer sanki doymuşluğun verdiği bir isteksizlikle oynuyorken, Del Potro ise tüm açlığını ortaya koydu ve maçı kazandı. Maç sonrası röportaj ve seyirciye hitab esnasında gerek Federer’ in rakibine sunduğu olgun ve ağırbaşlı övgüleri, gerek Del Potro’ nun Federer’ i kastederek “onun gibi olmak” amacını belirtmesi ile aranılan sportmen huzura kavuştuğumuz söylenebilir.
Herşeye rağmen “bence” zevkli ve “bence” adil geçen bir turnuva geride kaldı. Çünkü birçok gece beni ayakta tuttu ve ekrana bağladı.
Kısacası öfke, nefret, kendini beğenmişlik, ötekileri küçümseme, aşırı hırs ve bencillik kazanmadı bu sene. Bu yüzden ayrıca mutlu olduğumu söyleyebilirim.
0 yorum:
Yorum Gönder