![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6zVV6U_clnma8MdF4TMus0zzNmYAIhYf3L_lTZTh9GusRgG3cdor7I7IidpLFUtjZsNSzUdR31LvknH3q1gFLxhxOXMjgzkEptvMttGJ2TqrGggdcS-A4TaWujUoYuzt5V4n-5QRslcc/s320/%7B734D797A-9E0F-4135-8B59-3F9799CB39AC%7Dflexible.jpg)
Polonya'da düzenlenen EuroBasket 2009, iki haftalık maratonun ardından bu geceki final karşılaşmasıyla sona erdi. 16 takımın katıldığı turnuva toplam 54 karşılaşmaya sahne oldu. Turnuva sonundaki sıralama ise aşağıdaki gibi şekillendi:
1.İspanya
2.Sırbistan
3.Yunanistan
4.Slovenya
5.Fransa
6.Hırvatistan
7.Rusya
8.Türkiye
9.Makedonya
10.Polonya
11.Almanya
12.Litvanya
13.Büyük Britanya
14.İsrail
15.Bulgaristan
16.Letonya
EuroBasket 2009, ne yazık ki son yılların en kalitesiz ve keyifsiz turnuvası olarak tarihteki yerini aldı. Takımlar, sakatlıklar ve başka nedenlerden dolayı ideal kadrolarından oldukça uzaktı. Dirk Nowitzki'den yoksun olarak turnuvaya gelen Almanya 11., NBA patentli önemli oyuncularından yoksun olan basketbol ülkesi Litvanya ise turnuvayı 12.sırada tamamladı. Bu iki hayal kırıklığının dışında sıralama, az çok turnuva öncesinde tahmin edildiği gibi oluştu.
12 Dev Adam'a gelecek olursak, turnuva öncesinin en kapalı kutu takımı olduğumuz söylenebilir. Tanjevic'in tartışılacak aday kadro seçimi, deneme-yanılmaları ve baş döndüren rotasyonları ile izleyicileri allak bullak eden hazırlık maçları zihinlerde en küçük bir ipucu bile oluşturmadı. Emin olduğumuz tek şey ise; İspanya, Sırbistan, Rusya, Litvanya ve Yunanistan gibi bir basketbol alışkanlığımız, kültürümüz, ekolümüz olmadığından, başarıları ancak insanüstü mücadele gücü ve aşırı motivasyon ile yakalayabilecek bir takım olduğumuzdu. Turnuvaya 3 mağlubiyet ile veda etmemiz de olasıydı, madalya kazanmamız da...
Açıkçası çok ümitli olmadığımız takımımız turnuvaya beklediğimizden çok daha iyi başladı. Sırasıyla Litvanya, Bulgaristan, Polonya, İspanya ve Sırbistan'ı yenerek 5 maçta 5 galibiyet kazandılar. Favori olarak gösterilen takımların da sivrilemediği turnuvayı madalya ile bitireceğimize inandı herkes. Gazete ve televizyonlardaki 12 Dev Adam haberleri, televizyon başında takımımızı destekleyen seyirci sayısı ve tribünlerdeki Türk bayrakları da giderek arttı. Turnuva öncesi ne yapacağını bilmediğimiz dev adamlar, bizleri çok heyecanlandırdı, sevindirdi ve beklentilerimizi arttırdı. Madalyaya ulaşmaya az kalmıştı...
Ve olanlar oldu... Grubun son maçındaki birincilik mücadelesinde aldığımız Slovenya mağlubiyeti ile bir çuval incir berbat edildi. Slovenya'yı yenebilseydik; çeyrek finalde Hırvatistan, yarı finalde Sırbistan ve finalde İspanya ile karşılaşacaktık. Hırvatistan tam dişimize göreydi, Sırbistan ve İspanya'yı grup maçlarında yenmeyi başarmıştık.
Oysa ki grubu ikinci tamamlayarak, zor ve engebeli yoldan gitmeyi denedik. Çeyrek finalde bize hep ters gelen, ezeli derbi havasını yaşayarak konsantre olmakta zorlandığımız Yunanistan ve sonrasında İspanya... Korktuğumuz oldu, Yunanistan'a yenildik ve çeyrek finalde elendik. Yorulmuştuk, beklentiler boşa çıkmıştı, moraller bozulmuştu. Tek silahımız olan mücadele gücümüzü ve motivasyonumuzu yitirmiştik.
Klasman maçlarına da bu faktörlerden yoksun olarak çıkınca, doğal olarak Fransa ve Rusya'dan fark yiyerek, 5/5 başladığımız turnuvayı 8.sırada tamamladık. Kesinlikle sürpriz bir sonuç olmasa da, ilk beş maçın ardından "başarısızlık" olarak nitelendirebiliriz bu sonucu.
Peki neden başarısız olduk?
- Daha önce de belirttiğim gibi; standartlaşmış bir basketbol tarzımız, ekolümüz, kültürümüz yok. Standardımız yok. Belki çok iyi olduğumuz bir günde hırsımızla, isteğimizle, yüreğimizle yenemeyeceğimiz rakip yok; ama ortalama veya vasat bir günümüzde, kötü de oynasak, şartları lehimize çevirebilecek ve maçı kazandıracak hiç bir silahımız yok.
- Yine daha önce belirttiğim gibi; bu takımı başarıya götürecek tek faktör motivasyon. Yani hırs, mücadele, kazanma isteği, "Vatan Millet Sakarya" faktörü. Kazandığımız maçları çok sert ve iyi savunma yaparak kazanmamızın nedeni de bu. Ama ne yazık ki oynanılan 9 maçın tamamında da aynı konsantrasyonu yakalamak mümkün olmadığından bir noktada tökezliyoruz. Grup maçlarında yendiğimiz ve grubu altımızda tamamlayan İspanya ve Sırbistan final oynadı mesela. Onları bu noktaya getiren başka silahları vardı çünkü. Teknik, fundamental, beceri, soğukkanlılık, turnuva takımı olmak gibi.
- Final niteliği taşıyan maçları soğukkanlılıkla oynayamıyoruz, heyecanı ve stresi yüksek son saniyeleri olumlu kullanamıyoruz. Sadece basketbolda veya diğer spor dallarında değil, hayatın her köşesinde bu böyle...
- Tüm fiziksel ve zihinsel gücümüzü grup maçlarında harcamamız nedeniyle tabiri caizse pilimiz bitti. Oysa altın madalya kazanan İspanya grubumuzu 4., gümüş madalya kazanan Sırbistan grubumuzu 3., bronz madalya kazanan Yunanistan ise grubunu 3.tamamlamıştı. "Turnuva takımı olmak" bu sanırım.
- Türk basketbolunun ciddi bir altyapı sorunu var. Yetenekli gençleri bulmakta, çıkarmakta ve yetiştirmekte ciddi sorunlarımız var. Bir çok oyuncumuz basketbola çok geç başlamış. Çok yetenekli de olsalar, mevcut yeteneklerini en iyi şekilde kullanamıyorlar ne yazık ki. Bu yüzden de oyunu okumakta zorlanan basketbolcularımız var, oyun zekaları yetersiz, set hücumlarında başarılı olamıyorlar, çok kötü üçlük ve serbest atış kullanıyorlar. (Ömer Aşık bir profesyonel basketbolcu olarak %10 serbest atış kullanırken, sıradan vatandaş olan ben, elimi ısıtabilirsem %45-50 atabiliyorum.)
- Basketbolumuzun başındaki isimler kinci, inatçı ve sabit fikirli. Belli ki hem milli takım, hem de ülke basketbolu çok emin ellerde değil. Semih Erden, Barış Hersek ve Bekir Yarangüme'nin yer aldığı takımda; Mehmet Okur, Kaya Peker, Ermal Kurtoğlu, Hüseyin Beşok ve Serkan Erdoğan gibi yetenekli ve tecrübeli oyunculara yer verilmemesi (veya verilememesi) de ispatı.
- Taktiksel olarak kurcalayacak olursak, Tanjevic'in oyun planı sadece sert savunmaya dayanıyor. İşin garibi, en iyi yaptığımız şey olan sert savunmayı da, çağdışı alan savunması saplantısı yüzünden, çok kritik anlarda kendi elleriyle baltaladı. Bununla birlikte herhangi bir hücum planından, organizasyonundan, şablonundan bahsetmek mümkün değil. Kerem Tunçeri ve Ender Arslan'ın pota altındaki Ömer Aşık'a top geçirmesi dışında çalışılmış bir şablon yok. 24 saniyelik hücum süresini 7-8 saniye kalıncaya kadar boşa harcayıp, son saniyelerde zorlama atışlarla skor üretmeyi denemekten başka yaptığımız bir şey yok.
- Sormadan edemeyeceğim: Kerem Tunçeri ve Ender Arslan'ın üçlük yüzdeleri nedir ki her ellerine gelen topu potaya sallıyorlar? Bu hatalı tercihleri sorgulayan kimse yok mu? Kritik son hücumlar neden oyun kurucunun insiyatifine bırakılıyor? Tanjevic'in tahtası boş mu? Sürekli Tanjevic'ten fırça yiyerek morali bozulan Semih Erden gibi yeteneği kısıtlı olan bir oyuncunun bu takımda yeri var mıdır? Barış Hersek gibi ileride faydalı bir basketbolcu olabileceği sinyalini veren, ama bu takıma zamansız seçilerek günah keçisi durumuna sokulan bu çocuğa yazık değil mi? Bekir Yarangüme hiç dakika almayacaksa, belli ki kendisinden beklenen bir şey yok, peki neden takımda? Hidayet Türkoğlu neden bu kadar kötü, formsuz, isteksiz durumda?
Sonuç olarak; iyi başladığımız, kötü bitirdiğimiz bir turnuvayı geride bıraktık. Bizi sevindiren, heyecanlandıran, sinirlendiren ve sonunda üzen 12 Dev Adam familyasına teşekkürler... Önemli olan geçmişten dersler çıkarabilmek, umarım bunu başarırız ve 2010'da ülkemizde düzenlenecek olan Dünya Kupası'na çok daha iyi bir takım olarak çıkabiliriz. Hem bu sefer seyirci desteği ve kopacak gürültü çok daha fazla olacak. Tek silahımız olan "motivasyon" için en ideal şartlar arkamızda olacak. Hadi hayırlısı...
0 yorum:
Yorum Gönder